Bu kez İtalya’da ana karanın yani çizmenin yanı başında duran büyük üçgeni, Sicilya’yı keşfettim. Ülkenin diğer bölgelerine benzese de kendine özgü bir havası olan Sicilya’da, pırıl pırıl parlayan güneş, deniz, bereketli topraklar, lezzetli yemekler, samimiyet, sahip olunan güzelliklerin korunması ve bir de başrolde Etna’nın büyüsü var!
Sicilya ismi, MÖ 1000 civarında adada yaşayan “Siculi”lerden geliyor. Akdeniz’in tam ortasında yer aldığı için tarih boyunca Yunanlılardan Romalılara, Morolardan (Kuzey Afrikalı Müslümanlardan) Normanlara birçok farklı milletin yolu buradan geçmiş ve hepsi izlerini bırakmışlar. Bugün Sicilya’da yaklaşık 5 milyon kişi yaşıyor. Adada, İtalyanca ve İtalyancanın Sicilya lehçesi konuşuluyor. İnsanlar tarım ve balıkçılıkla uğraşıyor. İtalya’da endüstri kuzeyde yoğunlaştığı için Sicilya’da üniversite okuyan gençler de çalışmak için genellikle kuzeye gidiyorlarmış.
“Peki, Sicilya’ya damgasını vuran nedir?” diye sorarsanız “Etna Yanardağı” derim. Katanya’ya daha inmeden bile, uçakta pencerenizden baktığınızda, başındaki dumanlarla size “vatanımıza hoş geldin” diyen Etna, indikten sonra da kendisini nereye giderseniz gidin hissettirmeyi başarıyor, enerjisiyle her zaman “buradayım” diyor sanki…
Etna’nın kırmızı lavlar püskürtürken çekilmiş fotoğraflarını görmüşsünüzdür… Ben oradayken böyle bir şey olmadı ama oraya gidiyor oluşum tüm ailemi ve özellikle de 6 yaşındaki yeğenimi çok heyecanlandırdı. İnsanlar olarak doğanın gücünü hissettiğimiz, karşısında çaresiz kaldığımız olaylardan biri ne de olsa yanardağ patlamaları…
“Etna” ismi eski Yunancada ateş ve yanmak anlamına geliyormuş. İyon Denizi’nin kıyısında, Katanya ile Messina arasında yer alan 3340 metre yüksekliğindeki Etna, dünyanın en büyük yanardağlarından biri ve Avrupa’nın en yüksek aktif yanardağı. Tarih boyunca birçok kez felaketlere yol açan Etna’nın en son büyük patlaması 1669’da yaşanmış ve sıcaklığı 1000 dereceyi geçen lavların yani sıvı magmanın oluşturduğu ateş nehri Katanya şehrine kadar ulaşmış. 1923, 1928, 1971, 1983, 2001 ve 2002’de de çevreye büyük zarar veren patlamalar meydana gelmiş.
Tüm bunlara rağmen, Sicilyalı rehberimiz Giusy Nicotra’nın bize anlattıklarından edindiğim izlenim, Sicilyalıların Etna’yı sevdiği ve onu her haliyle kabullendikleri, doğanın gücüyle barışık oldukları. Neden mi? Çünkü Etna insanlardan ve doğadan hem alıyor, hem de onlara veriyormuş. Tarih boyunca zaman zaman korku salıp kaçıran, yakıp yıkan Etna, sonrasındaysa etkisi altındaki bölgelerde toprağı öyle bir beslemiş ki, bu bölgeler tüm canlılar için çok verimli hale gelmiş. Potasyum ve fosfor yönünden zenginleştirdiği topraklarda iyi ürünler yetişir olmuş. Sicilya’da tarımın bu kadar gelişmiş olmasını insanlar Etna’ya borçlu. Turunçgillerden enginara, karnabahardan üzüme çok sayıda kaliteli ürün Sicilyalılara sunuluyor.
Bu arada, turunçgil yetiştirmenin MS 9. yüzyılda gelen Morolar döneminde başladığını not düşelim. Rehberimiz, “Bizim için Etna, yaşayan bir karakter, bir insan gibidir. Bazen sakin bazen sinirli olur, hepimiz gibi…” dedi. Biz gittiğimizde Etna’dan dumanlar çıkıyordu, bir kraterde Şubat ayından beri faaliyet vardı. Ya da rehberimizin deyişiyle, Etna’daki dört aktif kraterden sadece biri “sinirliydi”. Etna’yla ilgili söylenen bir diğer özellik de, sık sık ama az miktarda lav ve duman çıkartarak çoğu zaman faaliyet halinde olması. Sicilyalılar bu nedenle de kendisinden korkmazlarmış. Napoli yakınlarındaki Vezüv Yanardağı ise bundan farklı olarak çoğu zaman hiç faaliyete geçmez, ama geçtiğinde de çok şiddetli patlamalar yaratırmış.
Eskilerden beri Etna’yla ilgili birçok batıl inanç var olmuş. Yanardağın içinde canavarların, devlerin yaşadığı düşünülmüş. 1669’daki büyük felakete kadar, azizlerin mucizelerinin ve idollerin sihirli yardımının Sicilyalıları Etna’dan koruduğuna daha çok inanılırmış. 18. yüzyıldan itibaren ise araştırmalar ve bilimsel çalışmaların sayesinde yanardağ hakkında daha fazla bilgi sahibi olunarak gerçek anlaşılmaya başlamış. Etna’ya ziyaretler yapılır olmuş. Aralarında Goethe’nin de bulunduğu yazarlar ve bilim insanları buraya gelmiş. Ancak yanardağın gizemi bana sorarsanız günümüzde hâlâ bir parça devam ediyor.
Bugün Etna’nın farklı seviyelerine ve zirvesine çıkmak mümkün. Biz de otobüsle 2100 metre yükseklikteki Silvestri Krateri’ne çıktık. Belli bir yükseklikten sonra bitki ve ağaçlar azaldı, sonra yok oldu ve yerini sadece siyah ve kahverengi tepelerden oluşan manzaralara bıraktı.
Silvestri Krateri’nde bol bol fotoğraf çekebilir, siyah taştan yapılmış takılar, biblolar ve hatıra eşyaları alabilirsiniz. Gezerken yerden siyah ve kızıl taşları toplamak da serbest. Burada bir de restoran bulunuyor. Daha yukarı çıkmak isteyenler için teleferik var. Ayrıca Etna’nın kayak yapılabilen bölümleri de bulunuyor.
Bugün Etna’nın eteklerinde 18 köy var. Biz bu köylerden biri olan Randoxxo’yu ziyaret ettik. Burada köyün kapısından sokaklarına, kiliselerinden evlerine hemen her şey bölgeye özgü siyah lav taşından yapılmış.
Sicilya’nın genelinde de Etna’nın siyaha boyadığı taşlardan yapılmış binaları, heykelleri, kaldırımları, avluları sık görüyorsunuz. Sahillerde de kayalar simsiyah…
Sicilya’da Etna dışında 2 aktif yanardağ daha bulunuyor, isimleri Stromboli ve Volcano. Stromboli’nin sürekli faaliyet halinde olduğunu ve geceleri denize doğru akan lavları görmek için tekne turları düzenlendiğini öğrendim. Aklınızda bulunsun!
Etna’nın çok yakınındaki, Sicilya’nın ikinci en büyük şehri olan Katanya’nın ismini de Yunanlılar vermiş. “Etna’nın altına kurulmuş” anlamına geliyor.
Duomo Meydanı’nda Katanya’nın azizesi Santa Agatha’nın adını taşıyan katedrali gezebilir, meydanın ortasında siyah taştan yapılmış Fontana dell’Elefante isimli filli anıtı görebilirsiniz. Fil Katanya’nın sembolüymüş.
Meydana çıkan Etna Caddesi’nde ve bağlı sokaklarda her yıl 5 Şubat’ta düzenlenen Santa Agatha Festivali’nde yaklaşık 1 milyon kişi oluyormuş.
Sicilya’da belli başlı ürünlerden biri balık. Deniz ürünleri çok yeniyor. Katanya’da Duomo Meydanı’nın çok yakınındaki balık pazarında; hamsi, ton ve kılıç balığından karides ve kalamara, istiridyeden midyeye her türlü deniz ürününü bulmak mümkün. Sicilya’dayken deniz ürünlü makarna ve pizza çeşitlerini tadabilirsiniz.
Katanya’ya iner inmez şehrin merkezindeki balık pazarını gezdik. Satıcıların konuştukları dil farklı olsa da, beden dilleri ve müşterilerle iletişim kurma biçimleri Türkiye’dekine ne kadar benziyordu… Bu dikkatimi çekti.
Sicilya’da en çok yenen yemeklerden bir diğeri de, Pasta alla Norma. Domates, kızarmış veya sotelenmiş patlıcan, ricotta salata peyniri ve fesleğenle yapılan Katanya’ya özgü bu makarnanın tadına bakmanızı tavsiye ederim. Kendinizi bir Sicilyalı gibi hissetmek için!
Bir de Sicilyalı pastacıların icadı “cannoli”yi tatmalısınız. Ricotta peyniri kullanılarak yapılan bu tatlı çok lezzetli. Gider gitmez hemen bir “cannolo”yu ağzınıza atın ve Sicilya’da olduğunuzu hissedin.
Sicilya şaraplarından Nero d’Avola ve Rosso dell’Etna rehberimiz tarafından önerildi. Yanında da içinde karabiberlerin olduğu pecorino peynirini denemeden geçmeyin.
Sicilya’nın dondurmaları da meşhur… Şam fıstıklı, limonlu, fındıklı, çilekli, çikolatalı ve daha birçok çeşit dondurmayı tadabilirsiniz. Ayrıca buraya özel biberli bir çikolata yapılıyormuş ve onunla yapılan dondurmanın da çok leziz olduğu söylendi.
Sicilya’da “granita” isimli yumuşak, sütsüz, buzlu bir dondurma çeşidi daha var. Limonlu, bademli, çikolatalı, çilekli, karadutlu, şeftalili, kavunlu gibi çeşitleri bulunan bu serinletici tatlı, kahvaltıda da yeniyor. Zaten Sicilyalıların kahvaltıda genellikle tatlı şeyler; kek, bir tür Fransız ekmeği olan brioche ve granita yediklerini öğrendim. Sıcak yaz günlerinde güne ferahlayarak başlamak için güzel bir yol gerçekten de!
Sicilyalılar genellikle kahvaltılarını 10.00-11.00, öğle yemeklerini 14.00-15.00, akşam yemeklerini ise 21.00-22.00 gibi yiyorlar. Siestayı seviyorlar. Rehberimiz, “Sıcak olduğu için saat 13.00 – 16.00 arasında evde dinleniyoruz, pasta alla norma yiyoruz, plaja gidiyoruz” diye anlattı. Bu sırada dükkanlar kapalı oluyor. Sonra akşam 20.00-21.00’e kadar çalışıyorlar. Temmuzda hava sıcaklığı ortalama 40-42 derece oluyormuş!
Sicilya’da gezdiğimiz özel yerlerden biri de ünlü “Godfather” (Baba) filminin bazı sahnelerinin çekildiği Savoca köyüydü.
1972’de genç yönetmen Francis Ford Coppola’nın çektiği film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Coppola, Michael Corleone rolü için o zamanlar tanınmamış bir aktör olan Al Pacino’yu tercih etmiş ve bu rol Al Pacino’nun yaşamını değiştirmiş. Yamaçlara kurulmuş bu şirin köy cennet gibi bir yer, alıp götürdü beni uzaklara…
Burada Al Pacino’nun oynadığı Michael Corleone’nin aşık olduğu kızın babasıyla ilk tanışıp meşhur konuşmasını yaptığı Bar Vitelli’ye uğrayıp bir kahve için ve pasta yiyin. Ben limonlu pasta yedim, gayet güzeldi.
Bar Vitelli, Baba filminden fotoğraflar ve objelerle süslenmiş, o temada dekore edilmiş, filmin ruhunu yaşatıyor bize.
Bar Vitelli’nin hemen önündeki terasta ise, köy manzarasına hakim bir konumda Coppola’nın bir heykeli var. Kendilerini dünyaya meşhur eden yönetmenin anısına saygıyla…
Köyde güzel bir yürüyüş yapıyoruz. Filmde Michael Corleone ve Apollonia’nın evlenme sahnesinin çekildiği Santa Lucia Kilisesi’ne uğruyoruz, onların yürüyerek geçtiği yollardan, portakal ve limon ağaçlarının arasından geçiyoruz. Kırmızı meyvesi olan kaktüsler dikkatimi çekiyor.
Savoca köyünün çok yakınındaki sahil kasabası da çok güzel… Sant’Alessio Siculo isimli bu yer, masmavi denizle sakin bir buluşma noktası. Yaz sezonu olmadığı için tenhaydı ve bize kalmıştı. Bunun tadını çıkardık. Güzel manzaraları fotoğraflayabilirsiniz.
Gelelim “Sicilya’nın İncisi” olarak bilinen Taormina’ya… Burası Richard Burton’un Elizabeth Taylor’a evlenme teklif etmesiyle meşhur, İyon Denizi’nin kıyısında güzel ve romantik bir kasaba.
Yüksek kayaların üstüne kurulmuş olduğu için her yerinden harika deniz manzarasına sahip. Etna da görülebiliyor. Yeşilliklerin içinde pembe, sarı, turuncu tonlarındaki evleri, kiliseleri, şirin sokakları, dükkan ve kafeleriyle çok güzel. Trafiğe kapalı olan ve iki tarafından kapılar bulunan Corso Umberto boyunca özgürce dolaşmanın keyfini yaşayabilirsiniz.
Benim tavsiyem, uçuk pembe San Giuseppe Kilisesi’nin bulunduğu Piazza IX Aprile meydanında dondurmanızı yiyip dolaşın. Ardından da Taormina’nın en güzel manzarasına sahip olan bu meydanın terasında manzarayı seyre dalın ve fotoğraf çekin.
Burası seramikleriyle meşhur olduğu için hatıra olarak buraya özgü renkli seramik eşyalardan alabilirsiniz. Bambar’da granita yiyebilirsiniz. Ayrıca buradayken Taormina’nın ünlü antik Yunan tiyatrosunu da görebilirsiniz.
Yine İyon Denizi’nin kıyısındaki Siracusa da tarihi kalıntılarıyla ünlü şirin bir kent.
Burası meşhur Yunan bilim adamı Arşimet’in memleketi. Siracusa’da özellikle eski şehrin bulunduğu Ortigia adasına gitmenizi, burada gönlünüzce dolaşmanızı, akşamüstü deniz kenarındaki kafe ve restoranlarda bir şeyler yiyip içmenizi ve manzaranın tadını çıkarmanızı öneririm.
Sicilya’yla İtalya ana karası arasındaki boğazı görmek isterseniz de Messina’ya gidebilir ve karşı kıyıya el sallayabilirsiniz.
İtalya’nın genelindeki gibi Sicilya’da da tarihi ve doğal güzelliklerin çok iyi korunmuş olması, çevrede gözü rahatsız eden bir şey olması şöyle dursun aksine her şeyin “güzel” olması beni çok etkiledi. “Güzel”i seven, onu yaratan ve koruyan insanların ülkesi İtalya…
Bu seyahatimi Jolly Tur’la yaptım. Rehberimiz Güray Ergun’a, Sicilyalı rehberimiz Giusy Nicotra’ya ve bana eşlik eden tüm ekibe çok teşekkür ediyorum!
Bu yazımda, Sicilya’nın doğusunda yer alan ve tur programımız kapsamında gezdiğimiz yerlerle ilgili izlenimlerimi paylaştım. Sicilya’ya yapacağım bir sonraki gezimde de Palermo, Cefalù, Monreale gibi adanın diğer güzel yerlerini görmek için can atıyorum.
Sevgili Bahar. Ellerine sağlık, öyle güzel yazmışsın ki oraları tekrar yaşamışgibi oldum.
Ne kadar içten, hem bilgilendirici hem de eğlenceli, yararlı bir yazı olmuş. Sicilya’ya gidersem mutlaka bu yazıyı tekrar okuyarak gezeceğim. Ama şimdilik muhteşem görseller ve anlatımla gitmiş kadar oldum. Bir an önce ben de gitmeliyim hissi uyandırdı bende.
Ellerine sağlık sevgili Bahar Paykoç. Yazılarını keyifle takip ediyorum.
Feyza Doyran