Masmavi denizin kıyısındaki dik yamaçlara kurulmuş sevimli kasabalardan oluşan 69 km uzunluğundaki güzel Amalfi kıyıları, ister birkaç gün ister daha uzun kalın, alıştığımız hayattan bir süreliğine uzaklaşmak ve yaşamanın ne kadar güzel olduğunu hatırlamak/yaşama sevincini artırmak için ideal… Büyüleyici manzaraları, denizi, lezzetli yemekleri, güler yüzlü insanları ve güzelliği seviyorsanız, burası size göre…
Amalfi kıyılarına gitmek için Napoli’ye uçuluyor. İtalya’nın Roma ve Milano’dan sonra en kalabalık üçüncü şehri olan ve kozmopolit yapısıyla tanınan Napoli deyince ilk akla gelen şeylerden biri, pizza… Dolayısıyla yolunuz buraya düşmüşken, tüm dünyada sevilen bir yiyecek olan pizzanın doğduğu bu kentte mutlaka pizzaları tadın.
Fırsatınız olursa, “vera pizza” (gerçek pizza) işaretini gördüğünüz restoranları tercih edin. Efsaneye göre, 1889’da, Brandi adlı restoranda Napolili pizzacı Raffaele Esposito tarafından Kraliçe Margherita şerefine yapılan ve İtalyan bayrağının renklerini taşıyan Pizza Margherita’yı burada tatmak güzel bir deneyim olabilir. Toledo Caddesi’ndeki pizzacılardan birini seçebilirsiniz. Piazza Trieste e Trento’daki ünlü tarihi Il Gran Caffè Gambrinus’ta da kahvenizi içip tatlı yiyebilirsiniz. Askıda kahve (caffè sospeso) uygulamasının Napoli’de başladığını ve çok yaygın olduğunu burada öğrendim.
Napoli’den Amalfi kıyılarına gitmek için, körfez boyunca kıyı şeridini takip eden ve muhteşem manzaralar sunan kara yolundan gidiliyor. İtalya’daki aktif yanardağlardan biri olan 1280 m yüksekliğindeki Vezüv de Napoli Körfezi’nde bulunuyor ve körfezin her yerinden görülebiliyor.
Napoli’den 49 km uzaklıkta, körfezin güney ucundaki Sorrento, dik kayalıklara kurulmuş romantik ve sevimli bir kasaba… Sorrento ismi, Yunan Mitolojisi’ne göre Amalfi sahillerinde yaşayan ve çıkardıkları seslerle denizcileri büyüleyerek kendilerine çeken Siren adlı deniz kızlarından geliyor. Günümüzde Türkçede de kullandığımız “siren” kelimesinin kökenini öğrenmiş oldum.
Limonlarıyla meşhur olan Sorrento’da her yerde limon ağaçları görebilirsiniz. Burada Türkiye’de görmediğimiz büyüklükte ve daha açık sarı renkli bir limon türü yetişiyor. Sabun, parfüm gibi limonlu ürünler ve limon desenli hediyelik eşyalar her yerde satılıyor, ve tabii ki limoncello! Otelimizde sabahları limonlu su ikram ediliyor. Sıcaktan bunalanlar, limonlu dondurma ve buzlu limonatayla serinliyor. Kısacası, Sorrento’da limon başrolde…
Sorrento, bozulmamış bir yer. Balıkçılar, balıkçı ailelerinin restoranları var. Sempatik İtalyanlar size yardım etmeye hep hazır. Akşamları Marina Grande’ye inip İtalyan müziği eşliğinde yemek yiyebilir, dingin deniz kıyısında gün batımının muhteşem renklerini, geceye dönüşü izleyebilirsiniz. Burada Portamarina adlı restoranı tavsiye ederim. “The fishermen’s family of the S. Francesco fishing boat welcomes you” diye başlıyor menüsü… Balıkçı ailesinin tuttuğu deniz ürünleri taze olarak pişiriliyor. Deniz ürünlü makarnaları denemek için iyi bir adres… Limoncello seviyorsanız baba tatlısını deneyebilirsiniz.
Sorrento’nun ana meydanının ismi Piazza Tasso. Eğer dolaşırken kaybolursanız Piazza Tasso’yu sorun, buradan yine yolunuzu bulmanız kolay olacaktır.
Sorrento’da Villa Comunale parkına mutlaka gitmelisiniz. Burası Marina San Francesco’ya kuş bakışı bakan muhteşem bir konuma sahip. Zaten bir şekilde yolunuz oraya çıkacaktır. San Francesco Kilisesi ve çok zenginken tüm mallarını bırakıp kendini hayvanlara adayan bu azizin (San Francesco) güzel bir heykeli de burada bulunuyor. Risto-Bar La Villa’da oturup muhteşem manzaranın tadını çıkarabilir, bir şeyler içebilirsiniz. Örneğin Prosecco… Hele de benim denk geldiğim gibi bir ay manzarası da varsa, keyfinize diyecek olmaz. Gerçekten çok romantik ve büyülü bir yer. Saatlerce oturabilirsiniz. San Francesco Kilisesi’nin hemen yakınındaki Terrazza Marziale isimli restoran da çok güzel.
Adını Yunan Mitolojisi’nde Herakles’in aşık olduğu su perisinden alan Amalfi kasabası, 4. yüzyılda Romalılar tarafından kurulmuş. Şanlı bir denizcilik tarihi var, Ortaçağ’da güçlü bir denizci cumhuriyetmiş. Amalfi’de Piazza Duomo’daki 9. yüzyılda inşa edilmiş Amalfi Katedrali’ni (Cattedrale di Sant’Andrea) gezmenizi öneririm. Sant’Andrea, bu kasabanın koruyucu azizi… Piazza Duomo’da heykelinin bulunduğu bir çeşme de var. Katedral, farklı mimari tarzları barındıran, Arap mimarisinden de izler taşıyan, bronz kapıları İstanbul’dan getirilmiş olan önemli bir yapı. 67 basamaklı bir merdiven çıkılarak ulaşılıyor. 67, Amalfi’nin uğurlu sayısıymış.
Ünlü Positano kasabası ise, birbirinin önünü kapatmayacak şekilde dik yamaçlara dizilmiş rengarenk evleriyle bir tablo gibi… Pembe begonvillere ve evlere bakmaya doyamıyorsunuz.
Amalfi kıyıları, özellikle 1950’lerden itibaren meşhur olmuş. Dünyanın her yerinden turist çekiyor. Turizm, önemli bir geçim kaynağı…
Bu cennet yerler, muhteşem manzaraları, harika doğası ve romantik ortamıyla birçok filme de sahne olmuş. Napoli Körfezi’ndeki Procida adasında çekilen “Il Postino: Postacı” ve bir bölümü Positano’da (ve Le Sirenuse Oteli’nde) çekilen “Only You” filmi bunlardan birkaçı…
“Citta della musica” (Müziğin şehri) olarak geçen Ravello kasabası da, ünlü Alman besteci Wagner’in 1880’de ziyaret ettiği, güzelliğinden büyülendiği ve Parsifal operası için ilham aldığı söylenen bir başka cennet köşe. Wagner’in anısına burada 1953’ten beri kapsamlı bir müzik ve sanat festivali düzenleniyor. Festival bu yıl da 20 Haziran – 5 Eylül tarihleri arasında yapılıyor.
Sorrento’da Marina Piccola’dan bineceğiniz feribotla 20 dakikada Roma İmparatorlarının ve tarih boyunca zenginlerin favorisi Capri Adası’na gidebilirsiniz. Fünikülerle yukarı çıkıp manzaraya bakmalısınız. Burada lüks markalar ve mücevher mağazaları göze çarpıyor. Ada etrafında tekne turları da düzenleniyor. Hatıra olarak şans getirdiğine inanılan seramik çanlardan alabilirsiniz. Ayrıca tipik yemeklerden Insalata Caprese’yi (Caprese Salatası) de tatmalısınız.
“Güzeli seven insanlar…” diye düşündüm. Her yerde çiçekler, restoranlarda her masanın üstünde özenle yerleştirilmiş çiçek şeklinde peçeteler… Vitrinlerde birbirinden zevkli kıyafet ve takılar… Kiliseler, çeşmeler, meydanlar… Göz zevkini bozan bir şeyin olmadığı manzaralar…
Amalfi kıyılarında gezdiğimiz yerlerin bence en değerli özelliği, yıllar geçse de değişmiyor olmaları… UNESCO koruması altında olduklarını öğreniyorum. Sonradan yapılan, çevresiyle uyumsuz bir yapı yok. Cennet ülkemizin de aynı şekilde korunması gerek…
Ufak bir öneri: Yazın gidecekseniz hava çok sıcak. Şapkanızı, güneş gözlüğünüzü ve güneş kreminizi yanınıza almayı unutmayın.
Ciao İtalya! En kısa zamanda yine görüşmek dileğiyle. Yine, yine ve yine gidebilirim, hiç bıkmadan…
(Keyifli Alışveriş Dergisi’nin Ağustos 2015 sayısında yayınlanmıştır.)
(BeIN İZ TV’nin e-dergisi Merak Et’in Haziran 2017 sayısında yayınlanmıştır. Merak Et’i okumak için lütfen tıklayınız.)